25 Mayıs 2011 Çarşamba

Bir Fikir Adamının Mektuplarından - 9

Havalar

Yine sıcaklar bastırdı. Bu havaları hiç sevmem. Muhakeme becerisini yok eder. Gri hücreleri pembeleştirir, beyni pamuk helva haline getirir.

Güneş tepesinde patladığında, insan bir kaç numara aptallaşır. En basit kararlar bile içinden çıkılmaz hale gelir. Çişe gitsem mi gitmesem mi, sigaramı yaksam mı saklasam mı, parmağımı terliğe taksam mı takmasam mı? Günler böyle geçip gider.

Oysa mesela Danimarka’nın karanlık ve varoluşçu gerilimlerle dolu atmosferi öyle midir? Orada herkes bir alim bir feylezof olabilir. Meseleleri de bambaşkadır haliyle. Ama bunda yağmur çamur ve fırtınanın etkisini unutmamak gerekir.

Koy Hamlet’i koy Kierkegaard’ı bir Akdeniz kasabasına, oturt deniz suyuyla ıslanmış bir masaya, daya rakıyı ver deniz börülcesini, kalıyor mu bak ‘olmak ya da olmamak,’ kalıyor mu İbrahim ve İshak?

Götürüp Kaş'a bıraksak, Kafka bile en fazla bir kaç hafta dayanır. Sonra bir banka oturup bütün gün çekirdek çitleyebilir. Daha da fenası, ne bileyim, plajda şemsiye falan satmaya başlayabilir. Dönüşüm diye işte ben buna derim!

Kuzeye gidiniz, sevgili dostum. Her şeyin bir şeyi vardır. Düşünce de soğuk havada mukimdir.

Yağmurlarla sizin,

Hurşit Seçkin

1 yorum:

  1. Günde üç öğün Meltem Gürle okunur mu? Okunurmuş. Ne zaman bir yazınızı okusam,gayri ihtiyari şöyle bir cümle kuruyorum: Olmaz böyle şey ya!"
    Bazen delirmeye başladığımı düşünüyorum hatta. Saplantıya dönüşmesinden endişelenmiyor değilim. Hayır normalde okuma delisi bir insan olduğumu iddia edemem. Bu dikkatimin tezden dağılıvermesinden, herşeyden çok çabuk sıkılmamdan kaynaklanıyor. Lakin sizi okuduğumda ben, ben olmuyorum.
    Çok klişe olacak ama iyi ki size rastlamışım.

    YanıtlaSil